Yazılarım

ERGENLİKTE SORUMLULUK

Fiziksel olarak gelişen çocuğumuzun artık daha fazla sorumluluk alabileceğini düşünmeye başlarız. Aslında sosyal ve duygusal olarak gelişimin tam olarak algılaması sorumluluk alması açısından daha temeldir. Ama yaşıtlarına kıyasla ufak tefek olan bir çocuğa sosyal ve duygusal gelişimin tamamlasa dahi sorumluluk alamayacağını düşünürüz. Oysa biz biliyoruz ki sorumluluk yaştan daha çok olgunlukla ilişkilidir. Ülkemizde sorumluluk verme yaşı oldukça ileri sayılabilir. Bu sıklıkla onların başaramayacağı endişesine bağlıdır. Bu kararı vermek tüm ebeveynler için zordur elbette ama sorumluluk verilmeden de başarıp başaramayacağını görme şansımız yoktur. Temel kurallar dışında yaşanılan çevre, koşullar ve çocuğumuzun gelişimine göre gerekli izin ve sorumlulukları vermemiz gerekir.

Hemen bütün aileler çocuklarının ilkokula başlamışıyla birlikte ders yapma sorumluluğunu almalarını isterler. Ama ergenlik dönemine kadar bir şekilde zorla ya da ödül sistemi ile ders yapmış çocuklar ergenlikte ilk olarak bunu ret edeceklerdir.  Çatışma ortamı iki tarafı da yıpratacak ve bir işe yaramayacaktır. Yapabileceğimiz ona ona sonuçları aktarmak ve ödemek zorunda olacağı bedelleri anlatmaktır.  Sorumluluk almasını istediğimiz alanlarda uzlaşmaya varmalı, sınırları çizmeli, yerine getirmek konusunda sorun yaşarsa sonuçlarına katlanmasına izin vermeliyiz.  Çünkü sorumluluk verip yapılmadığında onun yerine yapmak, söylenmek çocuklarımıza/ergene bir şey öğretmez.

Ev dışında arkadaşlarıyla yapacağı aktiviteler ergenin sorumluluk duygusunun gelişmesine ve kendine güvenmesine yardımcı olur. Sosyal ilişkilerini desteklemek denetimi kaybetmenize neden olmadığı gibi çocuğunuzun sizinle pek çok şeyi paylaşmasına yardımcı olacaktır. Arkadaş toplantıları, okul gezileri vb desteklemek ve sorumluluk almasını sağlamak açısından oldukça faydalıdır.

Panik atak nedir belirtileri nelerdir

PANİK ATAK

Panik atak, ani, nedensiz ve şiddetli bir kaygı halidir. Beklenti anksiyetesi ve agorafobiyle beraber panik bozukluk adı verilen hastalığın temel belirtisidir.  Yaşanan huzursuzluk ve kaygıya nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, terleme gibi güçlü bedensel belirtilerin eşlik etmesi ek olarak plan yapma ve düşünme gibi yetilerin geçici olarak kaybedilmesi ve bulunan ortamdan kaçmak ya da uzaklaşmak için yoğun bir istek duyulmasıdır. Belirtiler sinir sistemi kökenli başlamakla birlikte, bir kısmı sık sık nefes alıp vermeye yanıt olarak gelişir. Kaygıyı baskılamak için sık nefes alınıp verilse de kanda azalan karbokdioksit düzeyleri başta sersemlik hissi, baş dönmesi, bedenin değişik bölümlerinde uyuşma karıncalanma, el ayaklarda kasılma gibi ek belirtilere neden olur. Hastalar panik atak belirtilerini kalp krizi geçirdiği, felç olacağı, bayılacağı, kontrolünü yitireceği ya da aklını kaçıracağı şeklinde yorumlar. Temel bedensel belirtilere korku duygusu eşlik eder.

Atak hızla başlar, 2-10 dakika içinde doruğa yükselir ve çoğunlukla 10-30 dakika içinde sona erer.  Panik atak belirtileri:

  • Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
  • Terleme
  • Titreme ya da sarsılma
  • Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
  • Soluğun kesilmesi
  • Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma hissi
  • Bulantı ya da karın ağrısı
  • Baş dönmesi sersemlik hissi, düşecekmiş bayılacakmış gibi olma
  • Gerçek dışılık duygusu ya da kendisinden ayrılmış olma hissi
  • Kontrolünü yitireceği ya da çıldıracağı korkusu
  • Ölüm korkusu
  • Uyuşma ya da karıncalanma duyumları
  • Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

 

Yoğun korku ve bedensel belirtiler kişi de bir an önce bulunduğu ortamdan kaçıp kurtulma isteğine neden olur. Ayrıca hastalar çaresizlik hissi, ağız kuruluğu, idrar çıkma isteği, karında basınç hissi, düşüncelerin yavaşlaması, başta ve ensede duyumlar gibi belirtiler yaşadıklarını belirtirler. Her durum ve koşulda hatta uykuda bile atak gelebilir. Atakların sıklığı ve şiddetli değişkendir. Öyle bir korku halidir ki hızla yardım arayışına yol açar. Sıklıkla acil servislere ardından kardiyologlara başvururlar.

Daha çok sosyal fobi ve özgül fobide görülebilen ‘Durumsal’

Panik atak tablosu olup 4 taneden az belirtinin var olduğu ‘Sınırlı belirtili’

Herhangi bir tetikleyici olmaksızın uykuda aniden gelen ‘Gece gelen’

Korku ya da endişe gibi bilişsel belirtisi olmayan ‘Korkusuz’ atak çeşitleri tanımlanmıştır. Ama klinik olarak anlamlı bir tanımlama değildir.

 

 

Beklenti Anksiyetesi

İlk panik ataktan sonra ya da atakların sıklaşmasıyla birlikte başka bir atak daha geçirileceğine dair korku gelişmekte ve hastalar huzursuzluk, dikkatte bozulma ve hareketliliğin olduğu yeni bir kaygı durumu yaşarlar. Yeni bir atak geçirme beklentisi ve korkusuna Beklenti Anksiyetesi denir. 3 temel öğesi vardır.

  • Bir panik atak geçirme ile ilişkili olan huzursuz edici ve endişeli, yoğun düşünce uğraşları
  • Yine bir panik atak olacak bu da tehlike yaratacak inancı ve beklentisi
  • Süregiden bir korku eğilimi ya da korkuyla oluşan bedensel duyumlardan korkma.

Hastalar sürekli olarak ne zaman panik atak yaşayacaklarını, kestirmek amacıyla tüm çevresel ve bedensel ip uçlarını değerlendirmeye çalışmaktadır. Belirgin bir tehlikelilikte olma hali vardır. Bedensel belirtilerine dikkati verirler. Ve bu bedensel belirtiler ortaya çıktıkça güvenlik arayış davranışları geliştirirler.

 

Agorafobi

Panik atakların yarattığı tehdit ve tehlike algısı bir dizi aktif kaçınma eylemini tetikler. Hastalar panik atağı yaşamamak veya tehlikeli gördükleri şeylerden kendisini korumak için bir çok güvenlik önlemine başvururlar. Bazen bu kaçma davranışı oldukça şiddetlidir ve kişi kaçındığı olaya girmeye zorlandığında panik atak yaşayabilir. Bu güvenlik arama davranışı anksiyeteyi geçici olarak yatıştırmakla birlikte, hastalığı sürdürücü işlev olarak görmekte ve hatta bu davranışların kendisi yeni belirtiler üretmektedir. Agorafobi panik bozukluğa bağlı gelişir ve panik atak olduğunda yardım almanın ya da kaçıp kurtulmanın kolay olmayacağı durum/ortamlardan korku olarak tanımlanır.

Panik atak tedavisinde; ilaçla tedavi ve psikoterapiler ayrı ayrı ya da birlikte kullanılabilirler. Kullanılan ilaçlarla hastalığı yaratan fizyopatolojik süreçlerin düzeltilmesi, altta yatan biyolojik yatkınlığın giderilmesi ve işlevselliğin onarılması beklenmektedir. Bu hedeflerde antidepresanlar ve benzodiyazepin grubu ilaçlar tercih edilebilir. Psikoterapide ise gevşeme ve nefes egzersizleri, bilişsel davranışçı terapi, grup terapisi ve psikodinamik psikoterapiler kullanılır.

Cinsel İsteksizlik

Cinsel istek; biyolojik ve zihinsel sürecin bir sonucudur. Nörofizyolojik ve psikolojik süreçler ile endokrin sistem tarafından oluşturulan bir motivasyon kaynağı ve içgüdüsel bir durumdur.

Cinsel isteksizlik; kadınlarda erkeklerden daha sık görülen, belli bir eşe ve sevişme şekline karşı, hemen her zaman kaçınma davranışının eşlik ettiği bir cinsel işlev bozukluğudur. Eşin cinsel arzu ve talepleri olduğunda isteksizlik daha da artar. Kadınlarda duygusal eksikliğe ve cinsel doyum yaşanmamasına tepki olarak ya da pasif bir dirençle iğrenme nedeniyle, erkekler ise başarısızlık korkusu gibi nedenlerle cinsellikten uzak durur. Eşin isteği, sert bir tutumla geri çevrilebilir, sabredilerek katlanılabilir ya da cinsellikten kaçışla sonuçlanabilir.

Cinsel yaşamın başından beri olabileceği gibi (bu kişilerde cinsel düşlem, mastürbasyon isteği de az ya da yoktur) sonradan da cinsel isteksizlik ortaya çıkabilir. Sonradan gelişmiş olan cinsel isteksizlik; cinsel bilgi ve deneyim yetersizliği, ilk gece korkusu, eşe yetemeyeceği düşüncesi, çocuk olması düşüncesi, çocuk doğduktan sonraki süreç, ilişki sorunlarına paralel, kendisi veya eşin stresli yaşam olayları, menapoz gibi nedenlere bağlı olabilir.

Cinsel isteksizlik, cinsel yaşamın başından beri varsa öncelikli olarak tıbbi nedenler (kronik fiziksel ve ruhsal hastalıklar) ve sürekli kullanılan ilaçlar araştırılmalıdır. Sonradan ortaya çıkan cinsel isteksizlikte ise eş ilişkisinde bozulma ön plandadır. Cinsel isteksizlik değerlendirmesinde tek başına eş ile olan durum değil, kişinin kendiliğinden gelen fantezi, mastürbasyon sıklığı, farklı kadın/erkekleri çekici bulup bulmadığı dikkate alınmalıdır.

Görüldüğü gibi cinsel isteksizlik bir çok faktörden ortaya çıkabilen, durumsal olabilen, altta yatan bir neden olduğunda kolaylıkla geri dönebilen, ilişki sorunlarında çift terapisi ve cinsel terapi ile çözüm üretilebilen bir işlev bozukluğudur.

Erken Boşalma

Tanım

Erken boşalma, penisin vajene girmesinden önce ya da hemen sonra, sınırlı bir cinsel uyarıyla kişinin istemi olmaksızın boşalması ve bu olayın kişide belirgin bir sıkıntı yol açması durumu olarak tanımlanır. Bu tanının konabilmesi için kişinin cinsel olgunluk yaşında olması ve belirli bir sıklıkta cinsel ilişki yaşıyor olması gerekmektedir.

Erken boşalma erkekte en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olup, toplumda hemen her 3-4 erkekten birinde bulunmaktadır.

Erken boşalma tanısının konabilmesi için belirli bir cinsel deneyim gerekmektedir. Her genç erkek boşalma üzerinde denetim becerisi olmadığından ilk cinsel deneyimlerinde kontrolsüz boşalır. Boşalma üzerinde denetim zamanla ve cinsel deneyim ile kazanılır. Bu bir tür öğrenme sürecidir.  Bununla birlikte bazı etkenler erken boşalma sorununa yol açabilmektedir. Örneğin cinselliğin geç yaşanması, cinsel deneyimin yetersiz oluşu, birleşmeye endeksli cinsellik, kaygılı ortamda cinsellik, boşalmayı hedefleyen cinsellik gibi durumlar boşalma kontrolünün öğrenilmesini güçleştirmektedir.  Bunlar arasında öne çıkan etken kaygıdır.

Cinsellik yaşanırken kaygı ne kadar fazla olursa öğrenme süreci o derece aksar. İlk deneyimlerin paralı ya da riskli cinsellikler ile yaşanılması, her an yakalanma kaygısı ile yaşanan cinselliklerde kaygı yüksek olur ve boşalma denetimi yetisi kazanılamaz. Ayrıca geç cinsellik yaşamak da bir etkendir. Kişi partneri ile rahat bir ortamda olsa bile kendisi rahat değilse bu denetimi kazanamayabilir. Kaygı yalnızca beden duyumlarının fark edilmesini ve öğrenmeyi engellemez aynı zamanda boşalma refleksini de başlatır.

Erken boşalması olan erkekler ile ilgili hızlı yemek yedikleri, hızlı araba kullandıkları gibi bir takım yorumların bilimsel geçerliliği yoktur.

Gidiş

Erken boşalması olan erkeklerde sorun ilk başta hafif olup zamanla şiddetlenebilir. Son zamanlarda tanı için birleşme süresinin 1 dakikanın altına inmesi koşulu öne sürülmüştür. En ağır formu birleşme gerçekleşmeden birleşme denemesi sırasında ya da ön sevişmede boşalmanın olmasıdır.

Erken boşalma zamanla hem erkeğin hem de partnerinin cinselliğini ve cinsellik dışı yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sorun genellikle başka cinsel sorunlara da yol açmaktadır. En sık erkeklerde cinsel isteksizlik ve sertleşme sorunlarına yol açar. Bazı durumlarda erkekler erken boşalma sorunlarını partnerlerine hissettirmemeye çalışırlar. Bu ise çift arasında iletişim sorunlarına ve buna bağlı cinsel sorunlara yol açabilir. Heteroseksüel çiftlerde kadınlarda cinsel isteksizlik, orgazm olamama ve erkeğin ön sevişmeye yeterli zaman ayırmaması neticesinde uyarılma bozuklukları olabilir. Ağır formlarında birleşme gerçekleşemez. Çiftler soruna yapıcı bir şekilde yaklaşmadıkları takdirde ciddi ilişki sorunları yaşayabilirler.

Ne Yapmalı

Erken boşalma sorunu olduğunu düşünen erkelerin ilk önce gerçekten sorunlarının olup olmadığını değerlendirmeleri, gerekirse bir hekime danışmaları gerekmektedir. Durum ne olursa olsun kaygılı olmak, cinsellik sırasında boşalmaktan korkma ya da başarısız olma gibi kaygı artırıcı düşünceler taşımak sorunu artıracaktır. Erken boşalma çok yaygın bir sorundur. Bu hem erkek hem de partneri tarafından bilinmelidir. Bu nedenle sorun yalnızca kendisindeymiş gibi erkeğin kendini suçlaması ya da yetersiz ve değersiz görmesi gibi tutumlar ek ruhsal sorunlara yol açabilir. Partnerin yargılayıcı tutumu da kaygıyı ve erken boşalma şiddetini artırabilir. Cinsel iletişim, cinsellik sırasında rahat tutum, birleşme dışı cinselliğe yönelme sorunun etkilerini ve şiddetini azaltır, daha kolay yaşanmasını sağlar. Cinsel iletişimi iyi olan ve ilişki sorunu yaşamayan çiftlerde cinsel terapiler daha başarılıdır.

Doğru Tedavi

Tıbbi yöntemler içinde kesin tedavi sağlayanı cinsel terapidir. Kişinin partneri ile birlikte tedavi edildiği cinsel terapiler temel olarak erkeğe boşalma denetimini kazanmasını hedefler.

Dur-başlat vb tekniklerin uygulandığı bu tedavide amaç yalnızca boşalma denetiminin sağlanması değil aynı zamanda yanlış cinsel inanışların düzeltilmesi, kaliteli ön sevişmenin sağlanması, cinsel iletişimin öğrenilmesi ve birleşmeyi değil cinselliğin bütününden haz almayı hedefleyen bir cinsellik algısının oluşmasının sağlanmasıdır. Bu tedavi cinsel terapi eğitimi almış ruh sağlığı profesyonellerince yapılabilir.

Bazı ilaçların yan etkileri kullanılarak da geçici tedavi yapılabilmektedir. Bunlar psikiyatride kullanılan bazı ilaçlardır. Bu ilaçların da son zamanlarda uygun olmayan şekilde hastalara verildiği gözlenmektedir.

Henüz ülkemizde erken boşalma tedavisinde kullanılmak üzere ruhsat almış bir ilaç bulunmamaktadır.

Yanlış Tedaviler

Erken boşalma çok sık rastlanan bir sorundur. Bu sorunun tedavisi ise ciddi bir pazar yaratmakta, bir çok kişi yanlış tedaviler ile sömürülmektedir. Cinsel sorunların ifade edilmesindeki güçlükler, tedavi kurumlarının yetersizlikleri, tedavinin çaba gerektiriyor oluşu ve benzeri bir çok etken bu sorunu ile baş etmek isteyen erkeklerin uygun olmayan yollardan kendini tedavi etme arayışına neden olmaktadır. Özellikle merdiven altı olarak tabir edilen yöntemler ile içeriği belirsiz bir takım ilaç ya da spreyler çok geniş bir alıcı çevresine ulaşmaktadır. İnternetin yaygınlaşması ile bu tür maddelerin satışı artmış, ciddi bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür.

En sık kullanılan yöntem geciktirici sprey kullanımıdır. Geciktirici sprey ile penisin hissizleşmesi sağlanarak boşalma süresinin uzaması amaçlanmaktadır. Aslında bu sprey ya da jellerin içeriği lokal anestezide kullanılan maddeleri ihtiva etmektedir. Cinsel birleşme sırasında partnerin de cinsel bölgesine bulaşır ise her iki tarafta da haz kaybına neden olur. Bazılarının etkisi uzun sürdüğünden boşalma sonrası tekrar sertleşme için çok zaman geçmesi gerekebilir.

Diğer bir yöntem içeriğinin ne olduğu bilinmeyen bitkisel ilaçların kullanılmasıdır. Bu ilaçların içinde bitkisel özlerden çok ciddi kimyasal maddeler bulunmaktadır. Bitki özleri bile olsa bu maddeler insan sağlığı için risk oluşturmakta, tedavi edici özellikleri bulunmamaktadır. Bu ilaçların içinde zehirlenmelere yol açabilecek maddeler bulunabilmekte, ciddi akıl hastalıklarına ya da organ hasarlarına neden olabilmektedirler.

Kaynak: CETAD

 

Boşanma Sürecinde Ailelere Öneriler

Eğer her yol denenmiş ve çifti bir arada tutmayı sağlayan fiziksel ve ruhsal bağlar kalmamışsa çift boşanma sürecine girmektedir. Boşanma kararı öncesi gidip gelen duygulanımlar, çatışmalar, denemeler yerini fiziksel ayrılma ve çiftin ayrı ayrı boşanma sonrasındaki süreci planlamasına bırakır. Boşanma aşamasındaki ailelerde terapi, genellikle yol göstericilik amacı taşır. Çocukların velayeti, yaşamsal düzenlemeler, çocuklarla görüşme sıklık planlamaları bu dönemde yapılmalıdır. Boşanmanın çocuk üzerine olan etkisine dair genellemeler her zaman doğru değildir. Her durumu farklı ele almak gerekir. Sürekli çatışmanın olduğu bir ailede yaşamaktansa ayrı ayrı mutlu ebeveynlerle olmak tercih edilmelidir. Süreçte çatışmayı azaltmak terapinin en önemli amacıdır. Boşanma sürecinde olan bir aile adeta bir yas döneminden geçerler. Yeniden organize olurlar. Farklı biçimlerde ilişki kurmayı öğrenirler ve  yeni yaşam hedefleri oluştururlar. Boşanmanın etkileri boşanmayı isteyen ile istemeyen taraflarda farklı ortaya çıkabilir. Öfke, umutsuzluk ve kopma dönemleri birbirini izler. Çocukların sağlıklı ruhsal gelişimi için ve hayatlarının yeniden düzenlenmesi için ebeveynler arası iletişimin sürmesi önemlidir.

Çocuklara açıklama yapılırken

– Mümkün olduğu kadar açık biçimde ayrılık nedeni açıklanır.

– Onların her bir ebeveyn tarafından ayrı ayrı ne kadar çok sevildikleri ve bağlı oldukları vurgulanır.

– Boşanma sürecinin yetişkinlerle ilgili olduğu, kendilerinin hiçbir suçu bulunmadığı açıklanır.

– Çocukların kiminle nerde yaşayacakları, ayrılan ebeveynle ne sıklıkta görüşecekleri gibi çocuğun kafasında oluşabilecek tüm sorular net bir şekilde ifade edilir.

– Yaşı büyük çocuklarda daha ayrıntılı açıklama yapmanız gerekebilir. Tüm samimiyetinizle en gerçek cevapları verin.

 

Ayrılma sürecinde çocuk için

– Çocukla daha az duygusal bağı olan ebeveynin evden ayrılması uygundur.

– Taşınma süreci sakin geçmeli, çocuklar uzak tutulmalıdır.

– Yeni evdeki odasının hazırlanmasında çocuktan fikir alınmalıdır.

– Çocuk evler arasında bavulla gitmemeli her iki evde de yeterince eşyasının bulunması sağlanmalıdır.

– Çocukların boşanma konusu her ne olursa olsun iki ebeveyne karşı saygısını destekleme, seçim yapmak zorunda olmadıklarını hatırlatma, karşı tarafı suçlayan kötüleyen ifadelerden kaçınılmalıdır.

– Ebeveynlerin geçmişi geride bırakıp önlerine odaklanması gerekmektedir.

Her iki taraf ta birbirinin ebeveynlik becerilerine güvenmek ve saygı göstermek durumundadır.

 

 

Yapısal Aile Terapisi ve Terapileri

Temeli ailenin ve aile üyelerinin hayatlarını anlamakta, aile yapısı ve işlevlerini yerine getirmek için üç temek kod tanımlamaktadır.

1)Sınır

2)İş birliği

3)Güç

Sınır: Ailede kimin, nasıl katılımı olacağını tanımlar. Aile üyeleri arasındaki temas, iletişim miktarı ve kalitesini düzenler. Ailenin sınırları; bireyselleşmenin hakim olduğu, iletişimsizliğe varan diyalog eksikliğinden, her şeyin bir arada yaşandığı, ayrımlaşmanın olmadığı aşırı iç içe olma haline varan bir genişlikte olabilmektedir. İletişimsizlik aile üyelerinin bir arada tutunmasını zorlaştırırken, aşırı geçirgen bir ilişki ise bireylerin varlığının bir hükmünün olmadığı, her şeyin aile ile tanımlandığı, aile üyelerinin işlevlerinin birbirine karıştığı bir durumdur. Her iki uç da ailenin işlevselliğini bozmaktadır. Sınırların yeniden çizimi, aile kavramı dahilinde bireyselleşmenin olduğu daha esnek bir model sunmaktadır.

İş birliği: Bir görev yerine getirilirken aile üyesinin diğerlerine katılması ya da karşı çıkması olarak tanımlanır. Aile içindeki iş birliği ve uyum zaten kaçınılmaz olarak görülmektedir fakat sabit ve değişmez bir hale geldiklerinde işlevini kaybedebilirler. Ailenin karşılaştığı pek çok durumda kimin kimin yanında olacağı ile ilgili esneklik sağlayan işlevsel bir iş birliği yaratmayı hedeflemek gerekir.

Güç: her aile üyesinin aile etkinliklerinin sonuçları üzerinde etkisi olarak tanımlanır. Ailedeki güç sıkı bir biçimde bir kişinin elinde ise ya da kimsede değilse işlevsizdir. Aile gücünün en işlevsel dağılımı, bütün aile üyelerinin bir miktar gücü olduğu bir ortamdaki güçlü ebeveyn iş birliği olarak tanımlanabilir.

İşte yapısal aile terapisindeki temel amaç bu 3 unsurun işlevsel bir biçime getirilmesidir. Bu 3 unsurun keşfi için terapide aile bireylerin rollerin tanımlanması hedeflenir. Çoğu zaman bir krizden faydalanılarak örüntüleri tespit etmek, işlevsel olmayan noktalarda yeniden düzenleme yapmak gerekir.